''Meydan Okuyorum'' (Bende Katılayım Hemen) 1

Herkese Merhabalar 😀
Arada Saçmalamak Lazım'dan görüp beğendiğim etkinliğe bende katılmak istedim. Onun cevaplarını çok sevdim. Toplu cevaplamayı seçmiş. Ben bugün sadece ilk sorusunu cevaplayacağım. Diğerlerinde daha az söyleceğim olacağı için onları birleştireceğim. İlk başlatan İlham Kedisinin Günlüğünün linkini de  şuraya bırakıp cevaplamaya başlayayım ☺

1)Nasıl bir apartmanda büyüdün?


Fotoğrafı gözümüzde canladırmamız kolay olsun diye internetten alıp ekledim. Gaziantepte doğdum. Çocukluğumun bir kısmınıda bizim adına Hayatlı Ev dediğimiz fotoğraftakine baya benzeyen bir evde geçirdim. (hayatlı ev: bahçesi olan ev) Bizim evimiz tek bir bahçenin etrafına tek kattan bloklar şeklinde inşaa edilmiş odalardan oluşuyordu. Oturduğumuz oda ayrı, kardeşimle bana verilen odanın alt katında odunluk ve babamın alet odası, Mutfak ayrı, anne baba odası ayrı her biri üzeri çatılı aynı kocaman bahçeye bakan bir evdi. Bahçenin ortasında yazları içini su doldurduğumuz şimdinin şişme havuzları genişliğinde taş bir yapı vardı. İçine su doldurup önce karpuzu onla soğutur sonra aynı suyla bahçeyi yıkardık. Üzümlerden şire bastık elde etmek için köşesinde bir alanı vardı, ben hiç kullandığımızı hatırlamıyorum 😀. Böyle anlatınca çiftlik türündeymiş gibi düşünülebiliyor. Merkez ilçelerden birinde çıkmaz bir sokak içindeki buna benzer 6 evden birisinde biz otururduk.


 Kardeşimle o evi hem çooook seviyorduk hemde her yıl yeni evimize taşınma planlarımız olurdu. Önce avantajlarını anlatayım istiyorum. Yazları annemle bahçe yıkama(yıkama dediysek faydamız değil zararımız olurdu :)), kuyudan su çekme, komşularla halı yıkma, bahçede her daim hazır salıncak, bisiklete ev sınırları içinde binme ferahlığı, asma (üzüm) ağaçları, salçayı evde yaptığımız zamanlarda komşuların bize toplanması, odamızın bize ait olması, kurban bayramı öncesi koyunu günlerce besleyecek alanımızın olması, hayvan beslemeye uygun şartları çok eğlenceli taraflarıydı. Çileli kısmı kışın başlar bu tür evlerin. Her odaya ayrı soba kurmak ve sürekli uyku öncesi soba yakmak zorunda kalırsınız. Kar yağınca günlerce bahçeden kalkmaz erimez her yere tuz dökülür. Bu arada tek odada tüm aile yerde yatar. Tuvaleti bahçededir çocuk aklımızla gece yarısı tuvalete gitmek imkansızdır. Nedense korkardık :). Hatta bir kurban bayramı öncesi aldığımız koç çok hırçındı. O koç yüzünden tuvalete gitmekten korkardık:). Günlerce onun yüzünden korku yaşamamıza rağmen kesildiği andan sonra 2 gün aralıksız ağlamalarımız olmuştu. Bu kadar büyük bir evde sadece 4 kişilik çekirdek aile yaşayınca anneme çok ev işi düşüyordu. Bu eve taşındığımız zamanlar çocukluğumla ilgili ilk anılarım diyebilirim. Doğduğum evde benzeri ve mini mini haliymiş. Sanırım bu evimizde 3 kış geçirdik. Babam kardeşimle beni karşısına alıp bu evden bir apartmana taşınacağız, anneniz çok yoruluyor, yeni evimiz çok küçük olacak ama asla üşümeyeceksiniz kalorifer var demişti. Bizi balkon hayaliyle kandırdı diyebilirim. Bahçemizin yanında yeni evin balkonu seçeneği varın siz düşünün. Baya bir üzüldük kışın bir sürü şikayet ettiğimiz evden taşındık diye bide surat ettik:). Sonra bir apartmanın 3. katına taşındık uzun süre evin içinde ip atlıyorum diye alt komşunun çoçuğunu uyandırmışımdır. Bahçede yani oyunlarını ev sınırları içinde yapmaya alışan ben için bu ev hiç hoş değildi. Apartmanda yaşam benim ailem gibi bireysel düşünen aileler için zordur. Apartmanın dış cephe boyası ne zaman olsun, yok aidat, yok elektrik şu kadar kullanıldı gibi durumlara babam 5 yıl katlandı. Çeşit çeşit insanın her birinin huyu farklı falan o yıllarda oturmuş sistemler yok. Bu kız bisikletini nerede sürecek. Sokağa çıkmamızı istemeyen annemi çileden çıkardığımız tam 5 yıl :) Biz baya zorlandık ve müstakil başka bir eve taşındık. Üniversite kazanana kadarda o evde yaşadım. Ailem hala o evde oturuyor. Ben ise pekte bayılmadığım bir apartman dairesinde başka bir şehirde. Antep Evleri yıllar içinde ya yıkıldı yerine apartman daireleri yapıldı ya da restorasyon çalışmasıyla lokantaya dönüştü, turistik amaçlarla kullanıldı. Keşke zamanında onları yıkmak yerine kışın oralarda yaşamak için ne yapılabiliri düşünseydik hala orada yaşamayı baya isterdim. Anlatırken o zamanlara gittim sanki iyi ki bu yazıyı yazmaya karar vermişim:)

SEVGİLER

Resimler internetten alıntıdır. Gaziantep'e gittiğim ilk fırsatta albümden resimlerini bulup tarayıp yüklemeye çalışacağım.

Minik Kızın Ayna Motivasyonu

Herkese Merhabalar 😊
Dün yazdığım olumlamaya Annesi'nin Prenses'inin yazdığı yorumla birlikte aklıma gelen bir video olmuştu. Aslında bu yazıyı onun için yazıyorum. Videoda çok bilindik ve eski bir video. Bunu görmüştük vaktimizi çaldın demeyiniz lütfen. 😊
Gelelim videoya

Ufaklığın neşesi şahane. İnançla söylediği her halinden belli. Kendine olan sevgisi elindekilere şükür enerjisi çok etkileyici. Bir tanede bonus video ekleyip yazıyı bitiriyorum. Bu videoda da babası kızına ayna karşısında kendisini sevme motivasyonu yaptırıyor. Umarım bende çocuklarımı böyle yetiştirebilirim.


SEVGİLER

#Günün Olumlaması 7

Herkese Merhabalar 😀
Bugünün olumlamaları kendini sevme üzerinde olacak. Kendini sevme olumlamalarını ayna karşısında yapmak daha etkili olabiliyor. Benim verdiklerim bir kaç örnek aslında sizlerde kendinizi sevme temalı olumlamalarınızı yazıp ayna karşısında deneyebilirsiniz. Başlarda ayna karşısında olumlama yaparken gözlerinin içene bakamamak, çekinmek, kendini kandırma hisleri normaldir alışana kadar devam etmek iyi olacaktır.








SEVGİLER

Meditasyon Öncesi Kendini Topraklama

Herkese Merhabalar😄 
Olumlama yazımda da bahsetmiştim. Yaratıcı imgeleme adlı kitabı okuyorum bu aralar. İlk defa bir kitabı bu kadar yavaş okudum diyebilirim. Halada okuyorum. İçeriğinde çok güzel uygulamalar barındırıyor. Uygulayarak ilerliyorum. Benimde bugün denediğim, her türlü meditasyondan önce enerji akışını sağlamak ve her türlü engeli yok etmek amacıyla kullanılabilecek basit bir imgeleme tekniğini paylaşmak istiyorum.

Sırtınız dik ama rahat bir şekilde bir sandalyeye oturun ya da yerde bağdaş kurun. Gözlerinizi kapayın, 10 dan geriye doğru sayarak ağır ağır soluk alıp verin. Derin bir şekilde gevşediğinizi hissedene dek sürdürün.

Omurganızın en alt kısmına bağlı uzun bir kordonun yere kadar uzandığını, oradan da toprağa girdiğini hayal edin. Dilerseniz bunu, bir ağacın kökünün toprağın altına derin bir biçimde uzanışı olarak da düşünebilirsiniz. Buna ''topraklama kordonu'' denir.

Şimdi, yerin enerjisinin bu kordon vasıtasıyla yukarı doğru (eğer bir sandalyede oturuyorsanız ayak tabanlarınızdan yukarı doğru) çıktığını, bedeninizin her yanından geçerek yukarı doğru akmaya devam ettiğini ve başınızın üzerinden dışarı çıktığını imgeleyin. Bu akışın iyice oluştuğunu hissedene dek aynı görüntüyü resmetmeyi sürdürün. Şimdide kozmosun enerjisinin başınızın üzerinde içeri girdiğini, tüm bedeninizden, topraklama yapan kordonunuzdan ve ayaklarınızdan toprağa aktığını aktığını imgeleyin. Bu iki akışın farklı yönlere gidişini ve bedeninizde uyumlu olarak karıştığını hissetmeye çalışın.

alıntıdır
Yaratıcı İmgeleme
Shakti Gawain


SEVGİLER

#Günün Olumlaması 6

Herkese Merhabalar 😊
Baharın gelişi, sonunda benim kitap okumaya dönebilmem (uzun zamandır eski verimimle okuyamıyordum kör topal ilerliyordu :)), yaza fit girelim tedavi sonrası kilolara elveda derken yazmaya ve internete vakit ayırmadım. Blogdan uzak kalmayıda sevmiyorum ama diğer yaptıklarımlada huzurluyum bakalım dengeyi nasıl bulacağım. Şu aralar baya uzun süredir okuma listemde olan Shakti Gawain'in Yaratıcı İmgeleme kitabını okuyorum. İçinde bol bol olumlama var bende sizlerle paylaşmak istedim. Bugün paylaşacaklarımın konusu isteklerimizin olmamasından ötürü hissettiğimiz korkuyu dönüştürme üzerine.








Bugünlük bu kadar olsun bu kitaptaki olumlamaları vaktim oldukça paylaşmaya devam edeceğim.

SEVGİLER

#Mim: Marka Mimi

Herkese Merhabalar😊
Neşeli bulduğum ve bir mimle karşınızdayım. Mim etkinliklerini oldukça samimi buluyorum. Yazılarını okuyup onunla ilgili ufacık fikir edindiğimiz insanlar hakkında daha fazla bilgi veren bir etkinlik olduğunu düşünüyorum. Mimi başlatan Deep Tone'nun yazısının linkinide ekliyorum okumak isteyenler için.

İllede bu marka olmassa giymem kullanmam takıntılı biri değilim. Ama aldığım ürünü uzun süre kullanma konusunda takıntılıyım galiba.😊 Küçükken tüketim alışkanlıkları daha farklıydı sanırım annem ne aldıysa severek giyer kullanırdım. Ama yıllar içinde bazı markaların kaliteyi sabitlemeleri ya da ürün sonrası verdikleri destek sebebiyle satın alırken onları gözüm arar. Fiyatlarını da bütçeye uydurduğum an alırım.

Gelelim benim marka mimi cevaplarıma

1) Mavi jeans: Alakasız bir yerden kot aldığımda diz izi, yıkandıktan sonra giydiğim kotların kendini salması, renk solması vs vs problemleri sebebiyle maviyi tercih eder oldum. En ufak bir sorunum olduğu zaman sorgulamadan değişim yapmaları da artılarından.

2) Apple: Bu markanın stabil işletim sistemi artısı olduğunu bilmeyen yoktur. Fiyat performans değerlendirmesi yaptığımızda ülkemizdeki kur ve şirketin politikası sebebiyle bizim ülkemizde pahalı olduğunu söyleyebilirim. Bilgisayar olarak geçiş yapamadım gerçi şu an Lenovo kullanıyorum. Teknik desteğinden de fiyat performansından da memnunum ama bütçemi uygun gördüğüm ilk fırsatta bu markaya geçiş yapacağım. Çünkü stabil sistem ve hız benim için gittikçe önem kazanıyor. 

3) Bosch: Dayanıklı olması sebebiyle ailem ve benim için oldukça güvenilir bir firma. Satış sonrası teknik destek anlamında da hızlı hizmet verdiklerini söyleyebilirim. Beyaz eşya yenilememiz gerektiğinde ilk baktığımız ve çoğunluklada karar kıldığımız bir markadır.

4) Yeme içme alışverişlerimde helal damgası var mı konusuna özellikle dikkat eder içerikleri okur çoğunlukla da aynı markaları satın alırım. Çok yenilikçi değilim bu konularda malesef. Malesef diyorum çünkü gün geçmiyor ki bir markanın ürünlerinde kanserojen içerik bulunduğu ya da kötü katkı maddeleri bulunduğu haberleri okumayalım.

Aslında çok fazla konuda bağlılık gösterdiğim markalar var ama daha fazla uzatmak istemiyorum. Söylemek istediğim şu markalar konusuna önem veriyorsam nasıl bütçe yapıyorum. Kıyafet için sezon sonu indirimlerini takip ederim. Son moda olan kotu giymesemde olur yani bir önceki sezon bana fiyat olarak uygun geldiyse onu tercih ederim. Ayrıca bir alana bir bedava ya da %x indirim gibi kampanyaları da takip ederim. Gıda ile ilgili alışverişlerde ailecek toplu alışveriş yapar haliyle promosyon ucuzluğundan faydalanırız. Aldığım şeyleri uzun süreli kullanmayı seven biri olduğum için ben bu şekilde tercih ediyorum. Ucuz ürünleri kullanıp sık yenilemekte bir seçenek bütçe olarak daha uygun olduğunu ben düşünmüyorum belki yanılıyorumdur. Çok sevdiğim bir İngiliz atasözünde söylendiği gibi ''Ben ucuz mal alacak kadar zengin değilim.'' Benim tercihlerim böyle özel olarak kimseyi mimlemeyeceğim. Beğenen benim de fikrim budur diyen herkes davetlimdir.

SEVGİLER

Resim internetten alıntıdır

Karşılaştırmadan İyi Olamaz Mısınız?

Herkese Merhabalar 😊
Bu günün yazısı bir kişisel gelişim tekniğinin açıklaması olacaktı ama gün içinde gözlemlediğim hatta malesef dünyanın üzerine kurulu olduğu karşılaştırma konusu hakkında yazmak istedim. Bu konuda kişisel gelişim açısından çok önemli olduğu için daha öne almayı daha makul buldum. 

Gelelim konumuza karşılaştırma hayatın her alanına alakalı alakasız her yere girmiş durumda. Çocukken hatta bebekken mağruz kaldığımız bu durumu daha sonra bizde etrafta kim varsa ona uygulayarak devam ettiriyoruz. Çocukken komşunun bizi kendi çocuğuyla karşılaştırması ya da annemizin Fatma teyzenin kızı olsa böyle yapmazdı lafıyla karşımıza çıkıyor. Sonra okula gidiyoruz öğretmenlerimiz Ayşe gibi ödevlerini yapmalısın diyor. Sınavlara giriyoruz yeteneklerimiz karşılaştırılıyor. Sonra iş hayatına atıldık bu seferde konumlar var. Müdürler diğer çalışanlarla karşılaştırıp hakkımızda raporlar hazırlıyor. Evlendik belki eşimiz bizi kıyaslıyor belki de biz kendimizi eksik görüp kıyaslıyoruz. İçinden çıkılmaz gibi görünüyor değil mi? Kimseden düzene başkaldırmasını beklemiyorum zaten bende öyle yapmıyorum. Sadece kendimiz kontrol edebileceğimiz durumlarda bazen buna sınırlama getirebilme gücümüzü fark edebilmekten bahsedeceğim. Hemen hayat değişip ortalık süt liman olmayacak belki ama uzun vadede karşılaştırılma sonucu üzülen çocuğumuz daha mutlu olabilir. Ya da biri bizi karşılaştırdığı an bunu neden yaptığını bilirsek daha hızlı atlatırız. Bir kere bu bize büyüklerimiz onlara da onların büyükleri tarafından öğretilen bir durum haliyle yapanlar suçludur diyemeyiz. Kendimizde etkilendiğimizde bu bizim eksikliğimiz anlamına gelmez. Yani biz ya da başkaları suçlu değil. Birileri suçlu düşüncesi çözüm değil tartışma getirir.

Duruma karşı göstermememiz gereken bakış açısı kısmını anlatabildiğimi umarak devam ediyorum. Bu durumu en azından kendimiz kullanmamaya gayret edelim. En basitinden çocuğumuza filancanın oğlu böyle yapıyor şeklinde yaklaşmak yerine senden şu davranışı görmek beni mutlu eder. Bu konuda yetenekli olduğunu düşünüyorum şeklinde destekleyici konuşmalar yapabiliriz. Karşılaştırırken filancanın oğlunun üstünlüğünü vurgularken çocuğun yeteneğinden konuşurken onun yetenekleri ön planda olacaktır.

Gene bir durum var ki bence bu kilit nokta sizin iyi olduğunuzun bilinmesi için başkalarının kötü olduğunun belirtilmesine gerek yok. Buna şöyle örnek vermek istiyorum. Bir firma görevlisine gidiyorsunuz size bir ürünü tanıtması lazım ama tanıtımı rakip firmada bunlar yok şeklinde anlatarak yapmayı seçiyor. Bence bilinmeyen nokta şu kötü özelliklerini anlattın ve o anlık kazandın senden ürün satın aldı diyelim. Alıcının bilinçaltında rakip markanın bilinirliğini arttırdığın için uzun vadede rakibe hizmet etme durumu söz konusu. Başka bir örnekte bir insana inandığımız bir şeyden bahsediyor olalım savunma mekanizmamızı karşı tarafın hataları onların zaaflarını anlatma şeklinde seçersek hem uzun vadede o inancın bilinmesine katkı sağlıyoruz. İnsanlar aynı mesai içinde karşınında inceliklerini öğrendi malum. Hemde neyden bahsediyorsak enerjimiz o tarafa yönelir. Enerjimizi kendi işlerimize kendi ürünümüzün özelliklerine kendi inancımızın inceliklerine vermek bizi başarıya daha fazla yaklaştırır. Bir çok ülkede muhalefet partilerinin çoğunlukla muhalefet kalması da bence aynı durumun sonucu. Propaganda hep karşının kötü yönlerinde kendisinin ana parti olması resmi hiç gösterilmiyor. Bu resmi sen göstermiyorsan insanlar nasıl anlasın. İşe gireceksin piyasada ki çalışanların eksiklerini konuştuğun bir iş görüşmesi geçiriyorsun. Senin iyi özelliklerini anlatmadığın işverenin bilinçaltı neden senin iyi olduğunu düşünsün. İşi alamassın ya da bizi işe almazlar demiyorum. İşe alınabiliriz ama o iş yerinde ilk yükselecek kişinin biz olma ihtimalini kendimiz düşürmüş oluyoruz.

Son olarak bizim dışımızda gerçekleşen durumlar var. Bize öğretilen sistem sınavlar değerlendirmeler hep karşılaştırma üzerine birileri bize bu davranışlarla geldiğinde bu şekilde gelen kişiye sinirlenmek yerine öteki türlü gelmeyi bilmediğini düşünmeliyiz. Ne olduğumuzu düşünüyorsak ne olduğumuza inanıyorsak ne olmaya gayret ediyorsak biz oyuz. Bir başkasının bizden iyi ya da kötü olması durumu onu bağlar. İyi olduğumuza inanmak için başkalarının tökezlemesine gerek yok kişi kendine inanırsa yükselir ve başarır. Markasına güveniyorsa satışları artacaktır. Ben buna inanıyorum. Peki bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

SEVGİLER

Büyük Blog Küçük Blogu Yer Mi?

Herkese Merhabalar 😊
Bana kasvet veren kış mevsimi yavaş yavaş yerini bahara bırakıyor. Gerçi çok üşümeye meyilli bir insan olduğum için hala çift kat çorabım ayağımda bunu itiraf edebilirim.😂 Olsun varsın. Blogda okuduklarımdan duyduğum kişisel gelişim tekniklerinden bahsetmek bahsederken kendimde pekiştirme amacıyla yazan birisiyim. Aldığım eğitimler, video bültenler, okuduğum kitaplar falan ooo ne güzel hepsinden yazarım düşüncesi vardı kafamda. Hepsinden ziyade yazmaya karar vermem şu nedeni içeriyor. Ortalama 10 sene kadar önce (eksik yada fazla olabilir tarihlerle aram iyi değildir) yoga yapmak istemiştim. Ve bu konuda eğitimler almış fazlaca bilgili insanların arasına düştüm(tabiki kendim isteyerek). Benle konuşuyorlar öğretmeye çalışıyorlardı her şey iyi hoştu ama bir konuda temel kavramları bilmiyorsak bocalıyoruz. Bunu yaşadığım için blogda kişisel gelişimin, yoganın, meditasyonun temel konularıyla ilgili terim kullanmadan ya da bu terimleri açıklayarak yazma fikri beni çekti. Bunu yaparken tabi ki okunsun istedim hala istiyorum. Ben okunma amacı gütmüyorum diyenlere saygım var ama benim amacım gerçekten beğenen ya da yazdığım konuda farklı görüşe açık insanlara bir kırıntı farkındalık katmak. Yani 12445215 kişi tıklasın ama okuyup okumadığı önemli değil kafası bana pek uymuyor. Benim isteğim hoşuna giden okusun samimi bulduysa yorum yazsın beğendiyse takip etsin beğenmediyse ona takipçi olayım diye etmesin. İlk defa ziyarete gittiğim bloga o an içimden geldiyse kendi bloguma davet yorumu yazarım blogunu beğendiysem takipte ederim. Birini takip etmek için illa karşılıklı olması gerekmiyor. Link bıraktım diye illa beni takip etsin isteğimde yok sevmediyse etmesin. Bir iki haftadır yerli yabancı bir kaç blogdan kimisi mail yoluyla kimisi yorumla davet alıyorum. Link bırakana tıklayıp beğendiysem takipçide olurum bunlara varım. Lakin bir kaç blog sahibinden şöyle bir talep aldım linklerini yollayıp kendilerini takip etmemi istemişler takipten sonra yorum atarsam beni geri takip edeceklermiş. Zaten bloguma gelmişsin beni bulmuşsun beğendiysen et beğenmemiş olabilirsin ona da varım. Linkini bırak inceler gerisine bakarım. Şartlı takip bana uymadı ve nazik bir şekilde bunu izah ettim. Gelen cevap bana dahada garip geldi. Kendisinin büyük blog olduğunu önce benim gelmem gerektiğini yazmış ya da buna benzer bir şeyler işte :). Ben burada bir kaç mantık hatası buldum kendimce. Sevgili büyük blog sahibi beni bir şekilde buldun sen talepte bulunuyorsun normalinde benim seni bulmam gerekmez miydi. Malum takipçi sayın çok ya. Bu burada dursun sırf beni takip et diye takipçi butonunu tıkladım diyelim. Yapmam ya hadi oldu yaptım diğer postlarında ne yapacağız. Blogu beğenmediysem bir daha ugramayacağım demektir. Okuma listemde çeşitli konularda bloglar var onları takip etmişimdir bir sebepten. Sayısal karşılaştırma yapınca zaten belli hepside beni geri takip etmiyor. Bir daha uğramayacaksa takipçi olmasının pekte anlamı yok bana göre. Okuma listesinde çıkan postlara vaktim oldukça tıklar beğendiysem ve yazacak lafım varsa yorumda yaparım zaten bana şart koymasına gerek yok. Bazen beğendiğim posta yazacak yorum aklıma gelmiyor buda okumuyorum demek değildir. Karşısındakini tıklanma takipçi olarak gören büyük blog sahibi bana uğramasanda listemde olmasan da olur napalım bende küçük balık olarak devam edecem mecbur 😉😊.  

Gene çenem düştü az kaldı topluyorum :). Blog yazma amacım benim bildiğim paylaşmak istediğim şeyleri başkaları da görsün isteğidir. Birine yorum yazdım takipçi oldum ya da başka bir şey yaptım diye bana takipçi olması şartı yoktur. İlgisini çeken 10 kişide okusa fark etmez. Herkes gibi okunmak isterim ama şartlarım falan yok sizlere link bıraktıysam bana geldiğinizde önce benim faydama davranmanız şartını koymuyorum. Bu şartı koyana da saygım var sadece ben o yoldan gitmeyeceğim kusuruma bakılmasın lütfen. Yazımdan bana link bırakmayın şeklinde bir şey anlaşılmadığını umuyorum. Link bırakmayanı bulmak blogger sistemi yüzünden zor iyi ki bırakıyor. Ama şartlı link bırakılması beni azıcık rahatsız etti. Herkese huzurlu mutlu günler.

Not: Beni takip eden okuyan yorum yapan takipçi sayısı çok bir sürü blog var. Hatta yeni olduğum zamanlarda hiç beni tanımamasına rağmen beni öneren yazı yazanda oldu. Sözüm kesinlikle onları hedef almıyor. Ve alçak gönüllü davrandıkları bu olaydan sonra fark ettim. Kendilerine teşekkür ederim.

SEVGİLER